Ana içeriğe atla

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATLARI-II / ÜNİTE 3 ÖZET

ÖZBEKLER VE ÖZBEK TÜRKÇESİ
Özbekistan Cumhuriyeti’nin resmi adı: Özbekistan Respublikası. Başkenti: Taşkent. Resmi Dili: Özbek Türkçesi.Ülkede 125 den fazla etnik grup yaşamaktadır. Bunlar Özbekler,  Karakalpaklar, Tacikler, Ruslar, Kazaklar, Tatarlar, Kırgızlar ve diğer topluluklardır.Nüfusunun %88’i Müslüman, %9’u Hrıstiyan ve geride kalan %3’ü de Musevî ve Buddistler oluşturmaktadır.Özbekistan’ın kuzey ve kuzeybatısında Kazakistan, doğu ve güneydoğusunda Kırgızistan ve Tacikistan, güneybatısında Türkmenistan, güneyinde ise Afganistan yer alır. Amuderya (Ceyhun) ile Sirderya (Seyhun) nehirleri arasında kalan toprakların büyük bölümünü içine alır.31 Ağustos 1991 tarihinde Bağımsızlığa kavuşan Özbekistan Cumhuriyeti idarî bakımdan 12 eyalet ve 1 özerk Cumhuriyet’e (Karakalpakistan) ayrılmıştır. Karakalpak’ların büyük kısmı bu özerk cumhuriyette yaşamaktadır.Orta Asya’daki halkların çok eski zamanlardan beri yazıya sahip oldukları bilinmektedir. Onlar geçmişten bugüne çeşitli alfabeler kullanmışlardır. Bu alfabeler fonografik, harf ve sese dayalı alfabelerden ibarettir. Burada Soğd, Pehlevi, Orhun - Yenisey, Uygur ve Arap alfabelerini örnek olarak gösterebiliriz. Her bir alfabe sadece Türk dili ve edebiyatına değil, dünya medeniyet tarihine değerli eserler sunduğu için de önemlidir. Bugut yazıtı, Orhun ve Yenisey abideleri, Miraçname, Oğuzname, Atebetü’l-Hakayık, Kutadgu Bilig ve daha başka birçok değerli eser bunlara birer örnek teşkil eder.20. yüzyıla gelindiğinde Özbekler de diğer Türk toplulukları gibi Latin alfabesine geçmeye karar verdiler. Latin alfabesi esasında, 24’ü ünsüz ve 9’u ünlü harften oluşan Özbek alfabesi onaylanmıştı. 1934 yılının Ocak ayında Taşkent’te yeniden toplanan İmla Kurultayı alfabe ve imla kaidelerini yeniden düzenledi ve birkaç değişiklik yaptı. Bazı ünlüleri ifade eden (Ə ə, Ө ө, Y y, Ь ь) harfler alfabeden çıkartıldı. Özbekler bu alfabeyi 1940 yılına kadar 11 yıl kullandı. Bu alfabeyle birçok eser neşredildi.


Özbek Latin Alfabesi tablo (1929, 1934-1940 arası) 
KİTABI İNCELEYİNİZ..

20. asrın 30’lu yıllarında Sovyetler Birliği’ndeki mevcut dil siyasetinin baskısı ile başka bir takım ülkelerde olduğu gibi, Özbekistan’da da Rus-Kiril alfabesi esasında yeni bir alfabeye geçiş girişimleri başladı. Özbekistan SSC Meclisinin 1940 mayısındaki toplantısında “Özbek alfabesini Latinleştirilmiş alfabeden Rus grafiğine uyarlanmış yeni Özbek alfabesine geçirme hakkındaki kanun” kabul edildi. Bu toplantıda kararlaştırılan Özbek alfabesi 35 harften oluşup Rus alfabesindeki щ (şç), ы (ı) harflerinden başka bütün harfler değiştirilmeden alınmış ve dört de özel harf (ў, қ, ғ, ҳ) eklenmiştir.


Özbek Kiril Alfabesi tablo (1940 - 1993 arası)
 KİTABI İNCELEYİNİZ



Özbek Latin Alfabesi tablo (1993 – 1995 arası) 
 KİTABI İNCELEYİNİZ



Özbek Türkçesinin Kiril alfabesiyle ifadesi kolay olmadığından ortaya çıkan problemler hakkında uzmanlar ; imlayı olgunlaştırma, hatta Kiril alfabesinden vazgeçmeye yönelik fikirlerini ileri sürdüler. Özbekistan’ın bağımsızlığı, dünya tarafından daha rahat anlaşılmayı ve daha hızlı bir şekilde yeni bir iletişim sistemine geçmeyi gerektirmiştir. Dünyadaki ileri teknolojiden ve fen bilimlerinden faydalanmak Özbekistan için oldukça önemlidir. Dünyada en yaygın kullanılan alfabe Latin alfabesidir. Bu alfabeyi dünyanın yüzde 30’u kullanmaktadır. Buna dayanarak Özbekistan Cumhuriyeti Milli Meclisi 1993 yılının 2 Eylülünde “Latin alfabesi esaslı Özbek alfabesini kullanmak” adlı kanunu kabul etti. Bu kanunla beraber 6 Mayıs 1995 ve 30 Nisan 2004 tarihlerinde yeni Özbek alfabesinde değişiklikler yapılmıştır. Buna dayanarak, yeni alfabeye geçişin 1 Eylül 2010 tarihine kadar yürürlüğe konulmasına karar verilmişti. Bu alfabe 26 harf ve 3’ü birleşik olmak üzere toplam 29 harften ibarettir.


ÖZBEK EDEBİYATI
Tarihî kaynaklarda Çağatay edebiyatı olarak adlandırılan Orta Asya’nın ortak Türk edebiyatı XIV. yüzyıldan XIX. yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir. Bu edebiyatın Çağatay edebiyatı diye adlandırılması Cengiz’in ölümünden sonra devletin Çağatay, İlhanlı, Altınordu Devletleri olmak üzere parçalanması ve Çağatay’ın hakim olduğu topraklarda kullanılan yazı dilinin “Çağatayca” olarak adlandırılmasıyla ilgilidir. “Çağatay Türkçesi”, “Çağatay Edebiyatı” terimleri ilk olarak Armin Vambery’nin 1867 yılında basılan Çagataische Sprachstudien eserinde kullanılmıştır . Bu terim Batı literatüründe Orta Asya’daki Türk şiveleri ve bu şivelerde yazılan edebî eserler için kullanılmıştır. Bu edebiyat hiçbir şekildeMoğol edebiyatının devamı veya Çağatay tarafından başlatılan bir edebiyat değildir. Zira, Çağatay edebiyatı en iyi ürünlerini XV. ve XVI. yüzyıllarda Timurluların hükümranlığı döneminde vermiştir. Çağatayca: “Kelimenin en geniş manası ile, Moğol istilasından sonra Cengiz çocukları tarafından kurulan Çağatay, İlhanlı ve Altın Ordu imparatorluklarının medenî merkezlerinde XIII.-XIV. asırlarda inkişaf eden ve Timurlular devrinde bilhassa XV. asırda klasik bir mahiyet alarak, zengin bir edebiyat yaratan edebî Orta Asya lehçesidir.” (Fuat Köprülü)Çağatayca: “Çağatayca, yalnız Doğu Türkistan ve Orta Asya Türk devletlerinin diplomasi, edebiyat ve resmî devlet dili olarak değil, aynı zamanda 19. yüzyılın ortalarına kadar Avrupa Rusyasının Oğuz olmayan Müslüman Türklerinin de edebî dili olarak kullanılmıştır.” (Jones Eckmann)


Çağatay edebiyatının önemli yazar ve şairleri şunlardır:Sekkâkî: Uluğ Bey’in saray şairidir. Çağatay edebî dilinin ilk temsilcisi kabul edilmek- tedir. Şiirleri halk diline oldukça yakındır.Haydar Harezmî: Nizamî’nin Mahzenü’l-Esrar adlı mesnevisini yazdığı nazireyle ta- nınır.Lutfî: Gül ü Nevruz adlımesnevisi ve bir divanı bulunan şair Çağatay edebiyatının Ali Şir Nevaî’den sonraki en ünlü şahsiyeti sayılmaktadır.Yusuf Emirî: Dehnâme ve Beng ü Çağır adlı eserleri dışında bir divan tertip ettiği de bilinmektedir.Seyyid Ahmed: Timur’un torunudur. Taaşşuknâme adlı aşk mektuplarından oluşan mesnevisi meşhurdur.Gedaî:Divanı olan Gedaî, Çağatay edebiyatının kudretli şairlerinden biri sayılır.Atâî: Ali Şir Nevaî’in “şiirlerinin şöhreti Türk halkı arasında yaygındır” diye tarif ettiği ünlü şairlerdendir.Ahmedî: Telli sazlarınmünazarasıyla ilgili 130 beyitlik bir mesnevisi vardır. Konusu tanbur, ud, çeng, kopuz, yatuğan, rübab, gıccak ve kingirenin meyhanede atışıp birbirlerine üstünlük davası gütmeleri, meyhanecinin ikazı üzerine bu boş tartışmadan vazgeçip haki- kati anlamalarıdır. Temsilî bir eser olan mesnevi devrin musiki kültürü hakkında bilgi verir. ALİ ŞİR NEVAÎ , Çağatay edebiyatının en büyük şairi ve yazarıdır. Büyük Türk şairi Ali Şir Nevaî zamanı, Çağatay edebiyatının sanat ve millî ruh bakımından zirveye ulaştığı en parlak dönemidir. Bu devirde Herat çok önemli bir kültür ve sanat merkeziydi. Kendisi de şair olan hükûmdar Hüseyin Baykara başta olmak üzere, Abdurrahman Camî, Hatifî, Binaî gibi şairler, Kemaleddin Behzad gibi usta ressam, Hüseyin Vâiz Kâşifî gibi söz ustası, Sultan AliMeşhedî gibi hattat, Handemir veMirhand gibi tarihçiler de aynı muhitte bulunmaktaydılar.Ali Şir Nevaî Timurlular döneminde gelişen Çağatay edebiyatının büyük şairi olmakla birlikte bütün Türk edebiyatı ve medeniyetinin de en önemli şahsiyetlerindedir. Vefatından sonra hayatta iken yaptırdığı “Mezar-ı Şah-ı Gariban Ali Şir” (Fakirlerin Şahı Ali Şir’in Mezarı) adı verilen türbeye gömülmüştür. Çağatay dilinin Maveraünnehir’den İdil-Ural’a, Horasan’dan Kaşgar’a kadar geniş bir coğrafyada yaşayan Türklerin müşterek edebî dili hâline gelmesindeAli Şir Nevaî’nin rolü büyüktür. Türkçe’de ilk “Hamse” yazarı olan Ali Şir Nevaî “Ferhad ve Şirin” mesnevisinde bunun bilincinda olduğunu açıklamaktadır:


XVI. yüzyıla gelince Babür, Şeybanî, Muhammed Salih, Ubeydî, Meşreb, Meclisî, Padişah Hace gibi devlet ve din adamları, şair ve alimler Çağatay edebiyatının Ali Şir Nevaî’den sonraki temsilcileri oldular.Timur sülalesinden Zahirüddin Muhammed Babür, Hindistan’da büyük Türk devletinin kurucusu, Çağataycayı Nevaî’den sonraki dönemde en iyi kullanan şair ve yazardır. Onun Babürnâme adlı hatıratı sadece Orta Asya Türkçesinin değil genel Türk edebiyatının nesir dalındaki şaheseridir. Babür Şah, bu eserinde kendi hayatının bütün sahifelerini tek tek, yılbeyıl, başarı ve talihsizliklerini dürüstlükle anlatmıştır.Çağatay edebiyatının 17.-19. yüzyıllar arasındaki dönemine Özbek hanlıkları devri denilmektedir. Bu dönemde yazılan edebi eserler, Çağatay edebiyatının gerileme ve çökme devri olarak da değerlendirilmektedir. Bu devirde, Hive, Buhara ve Hokand hanlıkları arasında iç çatışmaların, taht kavgalarının sıkça yaşandığı görülmektedir. Sanat bakımından yüksek edebî eserler ortaya çıkmadığı ve mevcut eserlerin de genel olarak Ali Şir Nevaî döneminde yazılan eserlerin taklidi olduğu görülmektedir. Bu devir edebiyatı, hanlık saraylarında gelişme gösterdiğinden Hive, Buhara ve Hokand edebî muhiti olarak üç bölümde ele alınmaktadır.


      HİVE EDEBÎ MUHİTİ
 Abulġazi Bahadır Han, Andelib, Nişatî, Şirmuhammed Munis, Muhammed Rıza Âgehî, Muhammed Rahimhan Feruz gibi şair, tarihçi ve devlet adamlarını yetiştirdi. Çağatay Türkçesinde en çok eserin Hive edebî muhitinde verildiği bilinmektedir. Tercüme faaliyetlerinin ağırlık kazandığı hanlıkta Nevâî geleneğini devam ettiren şairler de yetişmiştir. Feruz’un teşebbüsü ile Harezm tercüme ekolü oluştu. Bu devirde saraydaki 80 çevirmeninin Fars dilinden çeşitli türde 120 eseri Türkçeye çevirdiği bilinmektedir. Çevrilen eserlerin çoğu dinî - didaktik eserler olmakla birlikte aralarından halk kitapları, kıssa ve tarih konulu eserler de vardır. Mütercimler içinde Âgehî, Kâmil, Beyânî, Tabibî gibi ünlü isimler ile birlikte Muhammedresul Mirza, Senaî, Racî, Taliphoca, Habibî, Marufhoca gibi usta çevirmenler de bulunmaktadır. Hive edebî muhitinin başlıca özelliği olarak tarihle ilgili eserlerin çokluğu ve kullanılan dilin sade olması gösterilmektedir. Hiveli aydınlar geleneksel musikiyle ilgili bilimsel araştırmaları da başlattılar. Çok yönlü bir sanatçı ve devlet adamı olan Kâmil Harezmî tarafından yazıya geçirildi. Şiir ve musikî ilişkisi üzerinde eserler ortaya çıktı. Muhammed Rahimhan Feruz, Harezm “Şeşmakam”ının araştırılması ve geliştirilmesi için çaba gösterdi.


BUHARA EDEBİ MUHİTİ
Buhara’da Fars dilinde eserlerin de yazıldığı bilinmektedir. “Âciz” mahlasıyla ün kazanan Emir Abdulahad Han sadece devlet adamı sıfatiyle değil Buhara edebî ekolünün önemli temsilcisi olarak da bilinmektedir. O’nun dedesi Emir Haydar Seyyid” mahlasıyla da eserler yazmış. Hisar hükümdarı Evliyakulibek de “Hüseynî” mahlasıyla divan tertip etmiştir. Emir Abdulahad Han’ın teşvikleri ile Efzel Pirmestî, Nimetullah Muhterem, Mirsadık Haşmet, Abdî gibi şairler tezkirecilik geleneğinin devam etmesini sağladılar. Buhara edebî muhitinin önemli isimlerinden birisi de Turdi Feragî’dir. O, Türkçe şiirlerini “Turdî”, Farsça şiirlerini “Feragî” mahlasıyla yazmıştır.


       HOKAND EDEBÎ MUHİTİ
Hokand edebî muhitinde, Emirî mahlasıyla eserler yazan, şairlerin koruyucusu ve destekçisi olarak ün kazanan Hokand hanı Ömer Han, Muhammed Şarif Gülhanî, Fazlî gibi şairler yanında Üveysî , Ömer Han’ın eşi Nadire Begüm , Dilşad Berna , Mahzune (19. yüzyıl), Anber Hatun , Nazime Hanım gibi kadın şaireler de yetişmiştir.Hokand hanlığı edebiyatında geleneksel şiir tarzının yanında epik türlerden destancılığında önem kazandığı görülmektedir. Hokand edebî mektebi vekillerinden Umidî-Havaî  “Mektupçe-i Han”, “Cenknâme”, “Bedevletnâme Yahut Tarih-i Hokand” gibi tarihî destanlar yazmıştır. Bu eserlerde Rus işgali ve onun sonuçları bir tarihçi ve şair gözüyle kaleme alınmıştır. Bu bakımdan Umidî-Havaî ile Harezmli Beyanî’nin bakış açısı yakındır. Beyanî’nin “Şecere-i Harezmşehî” adlı eserinde Rusların Harezm baskını tasviri ile Hokand baskını tasvirin karşılaştırıldığında bu yakınlık açıkça görülebilir.Hokand’da Mukimî , Furkat , Zevkî , Nisbetî , Muhayyir , Muntezir , Osmanhoca Zârî gibi şairlerden oluşan edebî hareket ortaya çıkmıştı. Bu hareket kısa zaman içinde Fergana vadisinin farklı hudutlarında yaşayan şairleri de kendi etrafına toplamış. Mesela “şairler tacı” olarak şöhret kazanan Muhyî , Ziyavuddin Hazinî de Hokandlı şairlerin sohbetlerine iştirak ediyorlardı. Piskentli Said Ekmelhan , Marġilanlı Racî , Nemengenli Nadim , İbret , Andican’dan Abdurazzak Bimî , Sayram’dan Yusuf Sayremî , Taşkent’ten Kerimbek Kâmî  gibi şairler de Hokandlı şairlerin sohbetlerine katılıyordu. Bu edebî sohbetlerde şiir, siyaset, eğitim gibi önemli konular dile getirilirdi.Şairlerden Mukimî, bir taraftan geleneksel şekil ve içerikli eserler yazmakla birlikte toplumsal gerçeklerin de edebiyata girmesini sağladı. O toplumsal problemleri hiciv yoluyla edebiyata taşıdı. Sosyal düşünceye, toplumsal tenkide aydınların dikkatini çekmeyi başardı.Bu edebî hareketler sonucu olarak özellikle 1910 yılından sonra Özbek edebiyatında hikâye, roman ve tiyatro gibi yeni türler görülmeye başladı. Edebiyatta klasik ifade tarzının değişmeye başladığını, yeni tür ve şekillerin ortaya çıktığını görmek mümkündür. Yenileşmeye doğru hızla ilerleyen bu süreci “Cedit” olarak adlandırılan yenileşme hareketi takip eder. Özbek edebiyatının cedit edebiyatı olarak adlandırılan bu dönemi 1938 yılına kadar devam eder. Bu devir kısa olmasına rağmen millî şuur ve bilinçlenme adına önemli edebî ürünleri meydana getirmiştir. Bundan sonraki dönemi “Sovyet edebiyatı” olarak isimlendirilen propaganda ve katı ideolojik çerçeveye sahip bir edebiyat dönemi takip eder.Özbekistan 1991 yılında bağımsızlığını ilan etti. Dolayısı ile 1991’den sonraki edebiyat “Bağımsızlık Dönemi Özbek Edebiyatı” olarak adlandırılmaktadır.Marifetçilik: 19. yüzyılın 2. yarısı ve 20. yüzyılın başlarında halkı aydınlatmaya yönelik idealist, didaktik görüşler ve bu çerçevedeki fikrî-edebî hareket için kullanılmaktadır.


MARİFETÇİLİK EDEBİYATI
“Marifetçilik Edebiyatı” olarak adlandırılan bu dönemde Özbek edebiyatına toplumsal yaşamla ilgili ve sıradan insana özgü imgeler, duygular halkın konuştuğu dille ifade edilen konular girmiştir. Bu konular özellikle Hokand, Buhara ve Hive edebî muhitlerinde daha etkin bir şekilde ele alınmaya başlandı. Bu dönemde eskiden mevcut olan mektubât türü- nün yeniden canlandığı görülmektedir. Mukimî, Furkat, Zevkî, Nâdım, Avez, Kâmil, Ahmed Daniş gibi şairlerin kendi aralarındaki yazışmaları bu dönem edebiyatında manzum mektup türünün yeniden canlanmasına sebep oldu. Bu edebiyat ürünlerinde toplumsal sorunların sade bir dille anlatıldığı görülmektedir. Marifetçilik döneminin edebî muhiti, şairlere eğitimle ilgili önemli çalışma alanları sunar. Şairler ülkedeki fakirliğin tek nedeni olarak cahillik ve bilgisizliği göstermektedirler. Onun için de bu dönemde cehaletle mücadele ön plana çıkmıştır ve edebî eserlere yansımıştır.Bu devir şair ve yazarlarının eserlerinde klasiklerin edebî mirasına ilginin arttığını görmek mümkündür. Ali Şir Nevaî, Abdurrahman Camî, Bedil, Fuzulî, Meşreb, Mahmur gibi şairlerin eserleri ülkede yeni açılan taşbasma matbaalarda basılır. Bunun dışında 1870 yılından itibaren “Türkistan Vilâyetinin Gazeti” adlı Rusça-Özbekçe yayınlanmaya başlayan resmî gazetede Furkat, Sattarhan gibi marifetçilerin eserlerinin yayımlamalarıyla edebî hayatta ciddî bir canlanma başlar. Özellikle Furkat’ın eğitimle ilgili eserlerinin, sosyal ve siyasî görüşünü yansıtan makalelerinin yayımlanması ülkede ciddî bir etki yaratır.Bu dönem Özbek edebiyatının önemli marifetçilerinden biri Mukimî ’dir. Mukimî, yergi unsurları içeren Tenapçılar, Toy, Saylov gibi şiirleriyle Özbek edebiyatına yeni bir boyut kazandırmıştır. O’nun “Seyahatname” adlı eseri Özbek edebiyatında bu türün ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Şair, Hokand’dan Şahimerdan’a doğru yaptığı yolculuk boyunca geçtiği yerlerdeki ahalinin toplumsal sorunlarını ve yaşam tarzını eserine mizahî bir dille yansıtmıştır.Marifetçilik yönelişinde ilim, fen ve eğitimin toplumdaki etkisi çok abartılı bir şekilde ifade edilmiştir. Bilimi, toplumu cehalet bataklığından kurtarmada, terakki ve medeniyete ulaştırmada önemli olduğu vurgulanır.Marifetçiler, bilimi sadece “karanlık yolu aydınlatan ışık” olarak görmez belki de cemiyetteki tüm problemlerin bilimle birlikte çözülebileceği kanaatindedirler. Eğitime önem vermekle memleketin zenginleşeceğine, halkın refaha ulaşacağına inanırlar. Marifetçi şairler kendi eserlerinde eğitimin, bilimin tüm problemleri çözeceğini kabul etmişlerdir. Bu yüzden ülkedeki sorunların, geri kalmışlığın ve sefaletin tek nedeni olarak cehaleti göstermişlerdir. Hem de kendi şiirlerinde hanlık yönetimlerinin eğitime önem vermeyişini eleştirirler. Bu dönem şairleri ilim, fen ve eğitime destek vermeyen, ömrünü eğlenceyle geçiren hanları, beyleri ve yöneticileri şiirlerinde hicvederler. Bu konu Furkat’ın eserlerinde sert eleştiri ve yergi yoluyla derinlemesine ele alındı. Rusların eğitim sistemi de bu dönem şairleri tarafından geniş çapta işlenmiştir. Rus eğitimi sistemini yüzeysel biçimde tanıtmaktan ziyade eğitimin tüm alanlarıyla ilgili araştırma mahiyetindeki makaleler günlük gazete ve dergilerde sürekli yayımlandı. Rusların fen ve teknolojisindeki ilerlemeleri ve gelişmelerinin tek nedeni olarak ülkede her gün sayısı artmakta olan gimnaziya türü okullar gösterilir. Şiiri eskiden var olan mesnevi, gazel, kaside içeriğini, matbuat imkânlarından yararlanarak daha etkin ve daha canlı bir hâle getiren marifetçi şairler daha geniş okuyucu kitlesine ulaşabildiler. Eskiden şairin karşısında kitle hâlinde okuyucular yoktu. Yalnızca aydınlar şiir okuyabilirlerdi. Marifetçiler şiirlerin içeriklerini değiştirince dinleyici ve okuyucu sayısı da hızla artmaya başladı. Bununla birlikte gazel, mesnevi gibi eski türlerin yeni imkânları ortaya çıkarıldı. Şairler, eski şekiller içinde zaman ve toplum hayatının en önemli taraflarını güzel bir şekilde ifade etmenin mümkün olduğunu gösterebildiler. Böylece sadece aşk, tasavvuf konusunun işlendiği türler toplumsal motifler ile zenginleştirildi.Bu dönem Özbek edebiyatının önde gelen marifetçilerinden birisi de Furkat’tir. Furkat, Rus dilinin öğrenilmesi gerektiğini ileri sürer, Avrupa kültürünün tanınmasını savunur. Şair, millî özgürlüğe ulaşmanın tek yolunun toplumu bilgilendirmek ve bununla birlikte eğitimi geliştirmek olduğunu konusunu şiirlerinde sıkça işlemiştir. Örneğin, İlm-Marifet Hakıda başlığı altında İlm Hasiyeti, Gimnaziya, Vistavka Hususida, Suvorov Hakıda gibi bir dizi şiirler yazmıştır. Gimnaziya adlı şiirinde Rusya’daki eğitim sistemi hakkındaki görüşlerini ifade etmiştir: Şair bu şiirinde Rus okulunda gördüklerini tüm detayları ile anlatmıştır. Özbek marifetçilik edebiyatının başka bir ünlü şairi de Zevkî ’dir. Zevkî, Özbek edebiyat tarihinde marifetçilik ilkelerini ileri süren ve hiciv türünün de gelişmesinde büyük katkıları olmuştur. Genç şair dönemin ünlü şairleri Mukimî, Furkat, Nüsret, Muhayyir ile dayısı aracılığıyla görüşme imkânı bulmuştur. Sonraları kendisi de onlara özenerek şiirler yazmaya başlar ve şiirlerinde Zevkî mahlasını kullanır.  Mukimî ile birlikte Fergana vadisi şehirlerine geziye çıkar. Bu şehirler Şehrihan, Aseke, Andican ve Oş’tur. Geri dönerken meşhur Dükçi İşan İsyanı gerçekleşir. Dükçi İşan İsyanı ile ilgili olayları kendi gözleriyle görerek eserlerine yansıtırlar. 1900 yılında dayısı Muhammed Sıddık ile birlikte hac yolculuğuna çıkarlar. Bu seyahati hakkında Seyahatname adlı bir eser de yazdığı bildirilse de bu eser ele geçmemiştir. Onun Hac hatıraları ancak Huccac Mekke ahlige çünüçera demeng adlı eserinde kalmıştır. Zevkî tek başına Hokand edebî muhti’nde hiciv türünü en iyi şekilde temsil eden şair olarak eserler vermeye devam eder. “Veksel”, “Ahli Reste”, “Kâzi Seylov”, “Şah İnayet KorbaşıHakıda Hicv”, “Teleding Bering” gibi hicvî eserlerinde Hokand hanlığında sosyal ve ekonomik durumun gittikçe zorlaşmasına neden olan hususlar ve kişiler hakkında yazar. 1918-1921 yıllarında beyaz ve kızıllar arasında sürüp giden iç savaşlar nedeniyle ül- kede kıtlık ortaya çıkmıştı. Halkın durumunu öğrenmek ve kıtlığa karşı mücadele etmek için bir heyet oluşturulur. Şair de bu heyetin üyesi olarak Fergana’nın köy ve şehirlerini dolaşır ve durumu kendi gözleriyle görür. Şair gözlemlerini Kahatlık (Kıtlık) adlı 46 beyitli şiirinde anlatmaktadır:


Marifetçiler: Sözü edilen devirde, cemiyette ve din anlayışında yenileşmeyi arzu eden ve bu yolda özellikle eğitim alanında çalışmalar yapan, eğitici, edebî, ilmî eserler yazan, gazetecilik yapan aydınlara Özbek Türkçesi’nde, “marifetçiler” denilmektedir.Dükçi (İpekçi) İşan İsyanı: 18 Mayıs 1898 yılında Andican’da 2000’den fazla kişi tarikat şeyhi olan Muhammed Ali Halife Sabır oğlu Dükçi İşan önderliğinde gittikçe baskısı artmakta olan Rus askerlerine karşı ayaklanmıştır. Ancak çok sayıdaki Rus askeri karşısında isyancılar uzun süre ayakta kalamamışlardır. Bu ayaklanma tarih kitaplarına ve edebiyata Dükçi İşan İsyanı olarak geçmiştir.


Hokand edebi muhitinin en önemli özelliklerinden birisi de XIX. yüzyılın birinci yarısında şekillenen kadın şairler ekolünün devam etmesidir. Cihan Hatun Üveysî, Mahlarayım Nadire ananeleri bu dönemde Dilşad Berna ve Anber Hatun gibi yetenekli kadın şairler tarafından devam ettirilir.Marifetçilik edebiyatının güçlü şairlerinden olan Anber Hatun divan tertip eden kadın şairlerdendir.  Dilşad Hatun o döneminin en ünlü şairlerinden olup Berna mahlasıyla Özbekçe ve Tacikçe şiirler yazmıştır. Anber 14 yaşında iken Zahid hoca isimli edebiyatsever bir gençle evlenir. Zahid hocanın desteği ve Dilşad Berna’nın eğitimiyle Anber Hatun mahlasıyla şiirler yazmaya başlar. Şiirlerinde genellikle kadınların gönül dünyası ve aşk duygularıyla birlikte devrin sosyal meselelerini de yansıtır. Anber Hatun yazdığı şiirlerden dolayı sarayın ileri gelenlerinin gazabına uğrar, ayakları kırılır, kötürüm olur.Kâmil Harezmî , marifetçilik döneminin Harezm edebî muhiti şairlerindendir. Asıl ismi Pehlivanniyaz olup Kamil onun mahlasıdır. Şiirleriyle ün kazanmaya başlayan Kamil’i Han sarayına katip görevine alırlar. Genç olmasına rağmen tanbur, dutar, gıççak (kabak kemaneye benzer bir çalgı), santur gibi çalgıları çalabildiği için Hive Han’ı huzurundaki sanat ve eğlence gecelerine katılırdı. Agâhî ve Bâyânî’nin tarihî eserlerinde Kâmil Harezmî’nin Hîve Hanı sarayında çeşitli görevlerde bulunduğu kaydedilmiştir. Kâmil Harezmî tertip ettiği divanında Hive hanlığının son dönemlerini aydınlatan tarihî bilgiler verir. Yönetim adaletsiz ve düzenbaz kişilerin ellerine düştükten sonra Kâmil Harezmî sarayı terk etmek zorunda kalmıştır. Hayatının son dönemlerini şiir ve çeviriler yapmakla geçiren şairin en büyük hizmeti, Harezm makamlarını notaya aktarmak olmuştur. Kamil Harezmî Rusça ve Farsçadan birçok önemli eserleri Özbekçeye kazandırmıştır. Örneğin, Türkmen Ferahî’nin Mahbubu’l-Kulub adlı eserini, Fahrettin Ali Safi’nin Letayifüt’-Tevayif ve Mirhand’ın Ravzatu’s-Sefa adlı Farsça eserlerini Özbekçeye aktarmıştır.


TÜRKİSTAN’DA MATBAA
Rusya Müslümanları kendi ana dillerinde kitap yayımlamaya 18. yüzyılın 70’li yıllarında başladı. İlk Arap harfli litografi (taşbaskı yapan matbualar) Astrahan’da 1723 yılında işe başladı. Sonra bu tür litografiler Petersburg’da, Moskova’da, Kazan’da, Kafkasya’da ve Kırım’da da görüldü.Türkistan’da matbaa 19. yüzyılın 60’lı yıllarında ortaya çıktı. 1880’lerde Türkistan’da 5 tane matbaa olduğu bilinmektedir. Bunların dördü tipograf baskı, 1 tanesi de litograf baskı yapan matbaa idi. Orta Asya’da litograf baskı yapan matbaa Hive’de 1874 yılında açıldı. 70’li yılların sonlarına doğru Buhara, Semerkant, Andican gibi Türkistan’ın başka şehirlerinde de tipografi ve litografiler açıldı.Atacan Abdalov Türkistan’daki ilk mahallî matbaacı olarak bilinir. O’nun Hive’de 1874’te açtığı litograf matbaası 1910 yılına kadar çalıştı. Atacan Abdalov bu matbaasında Şark ve Özbek edebî eserleri ve tarihi eserler yayımladı. “Özbekistan Cumhuriyeti Fenler Akademisi Şark El Yazmaları Enstitüsü” kütüphanesinde 40’ın üze- rinde Hive litografmatbaasında yayımlanan kitaplar bulunduğu bilinmektedir.Başka bir Özbek matbaacısı İsanbay Hüseyinbayev’dir. O’nun taşbasması 1883 yılında Taşkent’te açıldı. Bu matbaada Rusça ve Özbekçe kitaplar yayımlandı. Ali Şir Nevaî’nin “Hamse” si 1880 yılında, divanı ise 1893 yılında aynı matbaada basıldı.18. yüzyılda Harezm’de yaşayan Munis Harezmî’nin “Divan-ı Munis” ve “Divan-ı Raci” adlı eserleri 19. yüzyılın 80’li yıllarında yayımlanan ilk eserler arasındadır. Taşkent’te ünlü şark filozof-şairi Mirza Abdulkadir Bedil’in şiirleri yayımlandı. Taş basma olarak Meşreb’in şiirleri neşredildi. Taş basma matbaalar en çok dinî eserleri yayımlıyordu. Bu tür eserler arasında tarihçi Munis’in, Agahî’nin, saray hekimi olarak bilinen ünlü Doktor Ahmed-tabip’in ilmî araştırmaları da yayımlanmıştı. Bu taş basma matbaaları 80’li yıllardan itibaren ticarî amaçlı basım evlerinin açılması takip etti. Onlar daha çok medreselerde okutulan ders kitaplarını yayımladılar.“Haftiyek”, “Çarkitap”, “Sofı Allayar” gibi eserlere (ders kitapları) talep bir hayli çoktu.1888 yılın sonlarında Taşkent’te açılan S. A. Portsev’in tipograf matbaası Türkistan’daki başka matbaalar gibi devletleştirilinceye kadar (1918 yılın Mart ayına kadar) çalıştı. Tipograf matbaalarda yayımlanan ilk kitaplar Rus araştırmacılarının Türkistan coğrafyası, tabiatı, iktisadı , halkın yaşam tarzı hakkında yazdığı eserlerdi. 1868 yılında Taşkent askerî matbaasında yayımlanan ilk kitap ünlü Rus bilgini N. A. Severtsov’un eserleriydi.Tipograf matbaalar 19. yüzyılın 70’li yıllarında mahallî dillerde de kitaplar yayımlamaya başladı. Mahallî dilde yayımlanan ilk kitap Şahımerdan İbragimov’un “Kalender” (Takvim) adlı kitabıdır. “Türkestanskiye vedomosti” (Türkistan haberleri) gazetesinde bu kitabın halk tarafından büyük ilgi gördüğü haberi verilmişti.Kitap tüccarların istekleri ve ihtiyaçları dikkate alınarak yazılmıştı. Kitapta çeşitli ticari fuarlar hakkındaki haberler, ilanlar, Türkistan ve Rusya takvimleri, banka şubelerinin adresleri, posta kaideleri, yasal düzenlemeler yer alıyordu. Bazı haberler Arap harfiyle Rus dilinde yazılmış ve Özbekçe çevirisi ile verilmiştir.


TÜRKİSTAN’DA GAZETE


Türkistan süreli yayınları ülkenin tarihini aydınlatmada en önemli kaynaklardan biridir. Gazete ve dergiler Orta Asya’da Rusya Çarlığının işgalinden sonra ortaya çıkmıştır. 1870 yılında Taşkent Harbiye Baş Karargâh’ına Rusya’dan Kiril harfi ile birlikte Arap harfleri ve mürettipler getirilmişti. 28 Nisan 1870 yılında Türkistan’da ilk gazete olan “Türkestanskiye Vedomosti” resmî gazetesi tipograf usulüyle yayımlandı. Bu gazete ilk beş yıl General Gubernatör (vali) Kaufman editörlüğünde basılmıştır.İlk resmi editör olarak piyade subayı N. A.Mayev tayin edilir. O, Orta Asya’nın etnografisi ve coğrafyası üzerindeki birçok araştırma kitaplarının yazarı olarak tanınmıştı. Mayev 1870–1892 yıllar arasında gazeteye editörlük yaptı.  Gazete içeriği, resmî haberler ve gayrı resmî haberler olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Gazetenin yedi bölümü (köşe yazısı) bulunuyordu: “İç haberler”, “Haberler ve notlar”, “Dış haberler”, “Yerel kronik”, “Tefrika”, “Ülke üzere”, “St. Petersburg”. Gazetenin “Tefrika” bölümünde tefrikalar dışında edebî eserler de basılıyordu. Mesela, Arthur Conon Doyle’un “Klüberin gizemi” (“Kayıp Dünya”) adlı romanının çevirisi de basılmıştı.“Türkistan Vilayetinin Gazeti”mahallî dilde (Özbekçe) Arap harfleriyle ilk defa 1870 yılının Ağustos ayında yayımlandı. Bu gazete başta ayda bir sayı olmak üzere yayımlanmaya başladı. Gazetede şair Furkat, Şahimerdan İbragimov, Muhammed Hasan Çenişev, Settarhan Abdul Gafarov gibi aydınlar yazı yazıyordu.Çar hükûmeti tarafından gazetelerin mahallî dilde yayımlanmasının nedeni yerli halkı Rus hükümetinin siyaseti, Çar fermanları ve kanunlar ile tanıştırmaktı. Sart: kervanbaşı ve tüccar anlamlarındaki Sanskritçe kökenli bu kelime Farslar tarafından Orta Asya şehirlerinde yaşayan tüccar ve zanaatçıları tanımlamak için kullanılmıştır. Çarlık Rusya sömürgeciliği döneminde Özbekistan sınırları içerisinde yaşayan tüm Türk halklarına Ruslar tarafından Sart adı takılmıştır.Gazetede tarih, coğrafya, edebiyat, eğitim ve genel kültür ile birlikte iki hafta bir Pazar haberleri köşesinde fiyatlarla ilgili bilgiler de verilmişti. Özbek şairi Zakircan Furkat’ın Taşkent’te açılan sergi ile ilgili “Vistavka” şiiri, Rus Mareşali Aleksandr Suvorov’un kahramanlıklarının anlatıldığı tiyatro eseri hakkındaki fikirleri içeren “Suvorov” adlı şiiri basılmıştır. Sonradan Meşreb, Mukimi, Kemî, Sofizade, Mirmuhsin Şermuhamedov, Tevella, Mahmudhoca Behbudî, Hamza Hakimzade gibi birçok şairin eserlerini de yayımladı. Türkistan ve Hokand Hanlığı tarihi de gazete sayılarında yer aldı. Bununla birlikte o dönem aydınlarının eğitim ve dil konusu ile ilgili tartışmalarına gazetede çokça yer verildi.XIX. yüzyılın 80-90’lı yıllarda Türkistan’da gazeteciliğin ilerlediğini görmek mümkündür. Resmî “Türkestanskiye Vedomosti” gazetesinden sonra “Zakaspiyskoye obozreniye” (Hazar ötesi incelemeleri) 1895–1913, “Russkiy Türkestan”(Rus Türkistan’ı) 1898–1907, “Aşhabad” (Aşkabat) 1899–1918, “Okraina” (Kenar Bölge) 1890–1898, “Sredniaziatskiy Vestnik” (Orta Asya haberleri) dergisi 1895–1896, “Srednyaya Aziya” (Orta Asya) 1895–1896 ve başka süreli yayınlar çıktı. Bu gazete ve dergileri Rus yönetimi ve Rus burjuvazisi yayımlıyordu.Türkistan’da Ruslar tarafından da olsa Özbekçe yayımlanan gazetelerin çoğalması tarih, dil, edebiyat alanlarında aydınların, bilim adamlarının yetişmesine, onların siyasî ve toplumsal görüşlerinin şekillenmesine yardımcı oldu.


CEDİT EDEBİYATI


1900’lü yılların başlarında Özbek sosyal hayatında olduğu gibi edebî hayatta da yenilikler meydana gelir. Bu devreye Cedit (yenilenme, yenilik) adı verilmesinde İsmail Gaspıralı’nın görüşleri ve faaliyetleri etkili olur. İsmail Gaspıralı “Usul-i Cedit” okulunu Buharalı tüccar Nizamettin Sabitov’un evinde açtıktan sonra bu yenilikçi akım bütün Türkistan’a hızla yayılmaya başlar. Bu hareketle Türkistan’ın çeşitli yerlerinde bu nitelikte okullar açılır.Özellikle basın-yayın alanında hızlı ilerleme kaydedilir. 1905’ten sonra onlarca gazete, dergi Özbek dilinde basılmaya başlar. Bu dönem gazetelerinin ilkinin adı “Terakkî” (1906) dir. Bu tür gazete ve dergilerde halka dil ve kültür yönünden birlik ve beraberliğe çağrı yapılır. Milli meseleler ve özgürlük gibi kavramlar dile getirilerek halkın manevi duygularının şahlanması amaçlanır. Bu dönemde çıkan “Hurşid” (1906) adındaki gazetede meşhur Özbek ediplerinden Münevver Kârî Abduraşidhanov’un muharrirlik yaptığını görürüz.Bu devir toplumunda Ceditçilere karşı çıkanlar olmuştur. Özellikle bazı dinî gruplar gazete, dergi ve benzeri faaliyetlerin dinî açıdan iyi olmadığını ileri sürmüş, yayımcılara karşı çıkmışlardır. Bu kişilere gazete köşelerinden verilen cevaplarda ağır ithamlar bulunmaktadır.Ceditçilik hareketi üzerinde uzun yıllar araştırma yapan Profesör Begali Kasımov “Milli Uyanış” adlı kitabında ceditçiliği akım değil, genel bir ilerleme hareketi olarak değerlendirmenin daha doğru olduğunu vurgular. O’na göre ceditçilik sadece eğitim reformları ile ilgilenmekle yetinmez; sosyal, siyasî ve kültürel alandaki problemleri de öne çıkaran bir harekettir. Bu hareketin özellikleri hakkındaki görüşlerini âlim şöyle sıralar: 1) Toplumdaki tüm tabakaların ilgisini çekmiş, uyanış ideolojisi olarak hizmet etmiştir 2) Bağımsızlık için mücadele etmiştir. Onların gayreti ve teşebbüsü ile ortaya çıkan Türkistan muhtariyeti bu yoldaki ideolojik yönelişin ilk sonucu olmuştur3) Eğitim ve medeniyeti, matbuatı sosyal-siyasî amaçlara uygun hale getirmiştir.” Aynı kitapta ceditçiliğin ortaya çıkışı şu şekilde açıklanmıştır.Özbek dil ve edebiyatında Cedit devri müstesna bir yere sahiptir. Modern Özbek dilinin temelleri ve kuruluşu bu dönemde gerçekleşmiştir. Roman, hikâye, drama, tiyatro gibi pek çok edebî  tür Özbek edebiyatında bu dönemde ortaya çıkmıştır. Özellikle basın-yayın faaliyetlerinin artış göstermesi, dergilerin sürekli yayın faaliyetlerinde bulunması kalem sahiplerinin ellerini ve zihinlerini güçlendirmiştir. Bu tür faaliyetlerde kullanılan dilin millî dil olan Özbekçe olması, anlaşılma ve anlatma noktasında önemli katkılar sağlamıştır. Millî bir dil ve milli bir edebiyattan söz etmenin mümkün olduğu yıllar Cedit devridir. Marifetçiler milli edebiyata yeni konular getirdiler ise, ceditler Özbek edebiyatını tiyatro, roman, hikâye gibi yeni türlerle zenginleştirdiler.


      MAHMUDHOCA BEHBUDÎ
Türkistan’daki Cedit hareketinin rehber ve öncülerinden olan Mahmudhoca Behbudî , Türkistan’daki siyasî, iktisadî ve sosyal durumun kötü olmasının sebebi olarak eğitimsizliği gösterir. Semerkant’ta yeni tip okullar açar. Bu okullar için kendisi müfredat belirler ve Tarih-i İslam, Kitabetü’l-Etfâl, Risale-i Esbab-ı Sevâd, Risale-i Coğrafyayı Umranî gibi ders kitapları hazırlar. “Semerkant” gazetesi ve “Ayna” dergisini yayımlamaya başlar.Behbudî bu gazete, dergi ve okulları ile Türkistan’da ceditçilik hareketinin yayılmasını sağlar. Behbudî Türkistan’da yayımlanan “Tarakki”, “Vakt”, “Hurşid”, “Şurâ” gazetelerinde de dönemin en önemli sorunları ile ilgili makaleler yayımlar.  Yeni okulların açılmasında ve matbuatın gelişmesinde katkıda bulundu. Behbudî, ilk Özbek tiyatro yazarıdır. 1911 yılında yazılmış olan Pederküş (Baba Katili) adlı dramı 1914 yılında sahnelenmiştir. Bu eser halk tarafından büyük beğeni ile karşılanmıştır. Behbudî’nin Pederküş adlı eserini inceleyen bazı araştırmacılara göre yazar bu eseriyle Türkistan’ın geleceği ile ilgili kaygılarını dile getirmiştir. Behbudî bu eseriyle Türkistan’ın geleceğinin genç kuşaklara bağlı olduğunu belirtmektedir. Eğer genç nesil cahil kalırsa Türkistan ileride tenezzüle yüz tutacaktır.Pederküş dramının yayımlanması, bütün Türkistan’da millî tiyatronun doğuşunu müjdelemesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Aynı yıl, Semerkant’ta Behbudî Efendi, Taşkent’te ise Münevver Kâri ile Abdullah Avlânî, Pederküş piyesini sahneye koymak üzere çalışmaya başlarlar. Pederküş’ün yayımlanması ve hemen ardından sahneye konulması, bu haber yazısından da anlaşılacağı gibi, sadece Behbudî ve Semerkantlı aydınlar için değil, bütün Türkistan’ın sosyal ve kültür hayatı için önemli bir hadise olmuştur.Pederküş piyesi yazıldıktan bir yıl sonra Turan gazetesinde tefrika edilir ve 1913 yılında da müstakil kitap hâlinde yayımlanır.Oyunun rejisörlüğünü, bir rivayete göre Azerbaycanlı Aliasker Askerov, başka bir rivayete göre de Mahmudhoca Behbûdî Efendi bizzat kendisi yapmıştır. Perde aralarında, Semerkand’ın meşhur hâfız (hânende)larından Hacı Abdülaziz koşuklar okumuştur.Mahmudhoca Behbudî’nin birçok makale yazdığı bilinmektedir. Onun eserlerinde insan hakları, hürriyet, vatan sevgisi, halkın saadeti gibi hususlar öne çıkar.


       ABDURAUF FITRAT
Şair, yazar, dramaturg, modern Özbek edebiyatının kurucularından ve ceditçilik hareketinin öncülerinden biri sayılan Abdurauf Fıtrat , Türkiye’deki yenileşme hareketleri ve siyasi mücadeleler Fıtrat’ı da derinden etkiler. O “Münazara” , “Sayha” ve “Hind Seyyahının Kıssası” adlı eserlerini İstanbul’da yayımladı.Buhara’ya yenilikçi fikirlerle dönen Fıtrat, kısa sürede ceditçilik hareketinin önde gelen temsilcisi olarak tanındı. Edebiyatçı Begali Kasimov’un belirttiğine göre 1915 yılında ülkedeki ceditçiler arasında fikir ayrılığı ortaya çıkar. Yurt dışında okuyup gelen gençlerin hareket alanını eğitim ve medeniyet sahasıyla sınırlı tutmaları, başlangıçta eğitimve basın yoluyla Müslümanları insafa davet ederek amaçlarına erişmeyi düşünenleri de tatmin etmemeye başladı. Onlar azalan yardım paraları, çiftçilerin durumunu iyileştirmek, yöneticilerin kural tanımaz tavırlarına sınır koymak gibi siyasi taleplerde bulunmasını teklif ettiler. Bu talepler genç ceditçilerin çoğu tarafından makul karşılandı. Fakat bu talepler ceditçileri “eski” - “yeni”, “sağ” - “sol” şeklinde ikiye böldü.Fıtrat Taşkent’te bulunduğu dönemde tarih, dil ve edebiyatı araştırmak yoluyla halkı bilinçlendirmeyi hedefleyen aydınlarından oluşan “Çağatay Gurungi” (Çağatay Sohbetleri) topluluğunu kurar. Aralarında Çolpan, Batu, Elbek, Uygur, Kayum Ramazan, Şarasul Zunnun, Şakircan Rahimi, Gulam Zaferi, Gazi Alim Yunusov gibi şair, yazar ve bilim adamlarını bulunduran bu topluluk milli kültürle ilgili alanlarda ciddi çalışmalar yaptı. Türkistan’ın orta ve güney kısımlarında özellikle Buhara’da 20. yüzyılın başlarında yenileşme ve ıslahat isteyen fikir hareketlerinde, siyasî sahnede, edebiyat ve ilim sahalarında çok verimli çalışmalar yapmıştır. Bu tür çalışmalarıyla verdiği eserleri incelediğimizde Fıtrat’a, 20. yüzyılın Ali Şir Nevaî’si diyebiliriz.Fıtrat’ın önemli yönelişlerinden biri de onun ilmî eserleridir. O hem yetenekli edebiyatçı hem de güçlü bir dilciydi. “Özbek Dili Grameri” (“Sarf ve Nahv”, 1924-1930 yılları arasında on altı kere yayımlandı), “Tacik Dili Grameri”  “Dilimiz” gibi dil hakkındaki makaleleri onun büyük bir dilci olduğunu gösterir. “Dilimiz” makalesinde Özbek dilinin şidddetli bir savunucusu ve koruyucusu sıfatında karşımıza çıkmaktadır. Edebiyat sahasındaki faaliyetlerine bakarsak onun Özbek ve Fars edebiyatlarını, edebiyat teorilerini derin bir şekilde bildiğini görürüz. Onun bu alanla ilgili “Eski Özbek Edebiyatı Örnekleri”, “XVI. Asırdan Sonraki Özbek Edebiyatına Genel Bir Bakış”, “Çağatay Edebiyatı”, “Edebiyat Kaideleri”, “Aruz Hakkında” ve Özbek müziği hakkındaki eserleri, Yesevi, Nevaî,Meşreb, Turdı, Furkat, Mukimî, Nadire, Ömer Hayyam, Firdevsî, Bedil hakkındaki makaleleri bulunmaktadır.Fıtrat “Temür Sağanası” , “Oğuzhan” , “Hind İhtilalcileri” , “Eba Müslim” , “Çın Seviş” , “Abulfeyz Han” , “Begican” , “Rehber-i Necat” , “Aile” , “Arslan”  gibi birçok tiyatro eserleri de yazmıştır. Bu eserler milli tiyatronun canlanmasında önemli rol oynamıştır.Fıtrat’ın “Münazara-i Buharî be yek nefar Firengî der Hindistan der bare-i Mekatib-i Cedid” (“Bir Buharalının bir Avrupalı ile Hindistan’da Yeni Okullar Hakkındaki Tartışması”) adlı kitabı 1909 yılında İstanbul’da basılmıştır. Özbek edebiyatında kısaca “Münazara” olarak bilinen bu eserin Buhara’da basılmasına Emir ruhsat vermeyince eser İstanbul’da yayımlanmıştır. Farsça yazılmış olan bu eseri Hacı Muin Özbekçeye çevirmiş ve Türkistan Vilayeti Gazetesi’nde bastırmıştır . 1913 yılında ayrı bir kitap halinde Taşkent’te çıkan esere, Behbudî giriş sözü de yazmıştır. Bu eserde Buharalı bir müderris ile bir Frengi’nin eski ve yeni usul mektepler hakkındaki tartışması anltılmaktadır. Fıtrat bu eseriyle eski usul mekteplerin metod ve muhteva bakımından yetersizliğini vurgular, çağdaş bilimlerden uzak kalmasını eleştirerek çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek okulların açılmasını ve eğitimin yaygınlaşmasını önermektedir. “Münazara” dönemin siyasî, idarî, dini ve kültürel yapısı hakkında önemli bilgiler içeren bir eserdir. Özellikle, Buhara medreselerinin durumu, öğretmenlerin maddi ve manevi durumu, öğrencilerin yaşam şartları, müfredat ve ders kitapları hakkındaki tespitler önemlidir.Fıtrat’ın “Hint Seyyahının Kıssası” adlı eseri 1911 yılında İstanbul’da basılmıştır. Eserde cihan halkları, ileri memleketler fukarası gözü ile Buhara, genel olarak Türkistan’ın devlet düzenine, halkın hayat tarzına, ekonomiye, siyaset ülküsüne, medeniyete, eğitime dikkat çekerek bu hususların olumlu yönlerini desteklemiş, olumsuz yönlerini ise açığa vurmuştur. Fıtrat eserde Buhara hayatını, onun gelişmesine engel olan bütün olumsuzlukları bertaraf etmenin yollarını gösterir. Eserdeki seyyah (“Ben”) Fıtrat’ın kendisidir. Eserde o, isteklerini, fikirlerini ev sahibi ile sohbet ederek dile getirmektedir.


      ABDULLA AVLANÎ’
Ceditçilik hareketinin önemli temsilcilerinden biri Abdulla Avlanî’ Taşkent’te doğmuştur. “Seda-yı Türkistan” ve “Turan” gazetelerinin muharriri olan Abdulla Avlanî, Cedit devri edipleri arasında eğitimci şair, usta gazeteci, tercüman ve tiyatrocu yönleri ile öne çıkmıştır. Arap, Fars, Türk ve Rus dillerini iyi bilen şair Kazan, İstanbul, Bahçesaray, Tiflis ve Orenburg’da yayımlanan kitap, dergi ve gazeteleri takip etti.1913 yılında Turan adlı tiyatro topluluğunu kurdu. Bu tiyatroda kendisi danışmanlık ve yönetmenlik yanında oyunculuk da yaptı. Döneminin önemli eserlerini sahneye koydu. Şair bu tiyatro için Pinek , Avukatlık Kolaymı , Biz ve Siz gibi tiyatro eserleri yazdı.Özbek çocuk edebiyatının gelişmesinde şairin katkısı büyüktür. Abdulla Avlanî eğitimi ilk önce ailede başlamak gerektiğini söyler. Anne ve babalar bilimin önemini anlamazlarsa çocukların okula gelmesi imkânsız olduğunu düşünen şair “Aile münazarası” adlı şiirinde bu sorunu dile getirmektedir. Abdulla Avlanî, Birinci Muallim , İkinci Muallim , Türkî Gülistan Yahut Ahlak , Gülistani Mekteb , Edebiyat Yahut Millî Şiirler adlı ders kitapları ve rehber kitaplar hazırlamıştır. Abdulla Avlanî’nin millî ve manevî görüşlerini yansıtan Türkî Gülistan Yahut Ahlak adlı eseri İranlı şair Sadî’nin Gülistan eserinden ilham alınarak yazılmıştır.Özbek Cedit yazarlarının önde gelen sanatkârlarından biri olan Hamza Hekimzade Niyazî yazar, şair, bestekâr, tiyatro yazarı ve yönetmenidir. Bunun yanında pedagog olarak da önemli bir yere sahiptir. Hamza’nın güçlü şair ve fikir adamı olarak yetişmesinde halk edebiyatı, klasik Doğu edebiyatı, Rus ve dünya edebiyatı etkili olmuştur. Hamza ilk şiirlerini Nevaî, Fuzulî, Mukimî ve Furkat gibi şairlerin eserleri etkisinde, onlardan esinlenerek yazar. Şairin eserlerindeki ulusal motifler halk tarafından büyük beğeniyle karşılanır. İlk şiirlerinden başlayarak tematik şiir şeklini seçti ve geliştirdi. Toplumsal konuları özgün örnek ve benzetmelerle anlattı.Hamza şiirlerini bir araya getirerek “Divan-ı Nihanî” adıyla yayımladı. Özbekçe ve Farsça şiirlerinde Nihanî mahlasını kullandı.Şair 1910–1916 yıllarında eğitimle yakından ilgilenen şair mahallî okullar için Yengil Edebiyat , Oḳış Kitabı , Ḳırâat Kitâbı gibi ders kitapları hazırladı. Kitaplarında yer verdiği şiir, masal ve tekerlemeler de XX. Yüzyıl başlarındaki çocuk edebiyatının en iyi örnekleridir.Hamza’nın hikâye ve romanları da bulunmaktadır. İlk romanına Haḳiḳat Kimde ismini vermiş ama bu eser yayımlanmadan önce kaybolmuştur. Hamza’nın ikinci romanı Yeni Saâdet yahut Millî Roman ismiyle Hokand’da taş basma olarak yayımlanır. Bu romanı şair okul öğrencileri için değil geniş halk tabakasını göz önünde bulundurarak yazmıştır. Yazarın Dört Aşk olarak adlandırılan romanından günümüze kadar sadece Üçreşuv adlı bölümü ulaşmıştır. Eser Yusuf ve Şirin, Said ve Halime’nin sevgisi hakkındadır. Yazar sevgi konusuyla birlikte tüm eserlerinde eğitimin önemini de vurgulamıştır.Yazarın Zehirli Hayat adlı tiyatro eseri 1916 yılında sahnelenmiş ve matbuatta yayımlamıştır. Eser Özek kadınının acıklı hayatı üzerine kurulmuştur. Eserin başkahramanı Meryemhan kendi özgürlüğü için mücadele eden kendi ayakları üzerinde durabilmek için hareket eden aydın kadın sembolüdür. Bu tiyatro eseri o dönemde Türkistan’ın çeşitli şehirlerinde başarılı bir şekilde sahnelenmiş. Bunun dışında Öç, Parancı sırları (Ferace Sırları), Evvelki Kadılar Yahut Meysere’nin işi adlı tiyatro eserleri de Özbek tiyatrosunun yükseliş basamaklarını oluşturmaktadır.Hamza, 1920’lı yıllara kadar ceditçilik hareketinin ilkeleri doğrultusunda eserler yazdı. Sonraki dönemde Sovyet ideolojisini terennüm etmeye başladı. 1929 yılında Fergana’ya bağlı Şahimerdan köyünde yürüttüğü ateist propaganda faaliyetlerinden dolayı aşırı dinci kişiler tarafından taşlanarak öldürüldü.


       ABDULLA KADİRÎ
Özbek edebiyatının önemli temsilcilerinden biri olan vemilli roman akımının temelini atan yazar Abdulla Kadirî Taşkent’te doğdu.Onun “Ahvâlimiz”, “Milletimge”, “Toy” gibi şiirleri “Âyina” dergisinde basıldı. Bu eserler de önce eğitimcilik görüşünün ürünü olup, halk arasındaki çirkin davranışlar ve alışkanlıklara karşı keskin eleştiriler taşırlar. “Baḫtsız kuyâv” adlı trajedisinde ve “Cuvânbâz” , “Ulâḳda” gibi hikâyelerinde de halkını okuryazar, bilgili, kültürlü ve özgür görme isteği anlaşılır.Muştum” dergisinde kadrosuz muhabir olarak çalışmaya başladı. Satirik hikâyeleri ilk olarak bu dergide basılmaya başlanmıştır. Yazar eserlerinde Kadirî, Culḳunbay, Taşpolat, Âvsar,Dümbül gibi takma adlar kullanmıştır.Abdulla Kadirî 1917 – 1918 yıllarından başlayarak “Ötken Künler” romanı için malzeme toplamaya başladı. 1922 yılında romanın ilk bölümleri “İnḳılâb” dergisinde yayımlanmaya başlandı. 1925 – 1926 yıllarında “Ötken Künler” üç bölüm hâlinde kitap olarak yayımlandı. Bu eser, ilk realist Özbek romanı olarak, Kadirî’nin ceditçi, siyasi görüşlerini ve yüksek bedii ifadesini bir araya getirmiş bir eserdir.1928 yılında yazarın ikinci tarihî romanı “Méhrâbdan Çayân” (Mihraptan Çıkan Akrep) basıldı. Bu roman da yazara büyük ün getirdi. 1934 yılına gelindiğinde ise Abdulla Kadirî çiftçilik konusunu işleyen “Âbit ketmân” adlı hikâyesini yayımladı. Bunun dışında, Rus yazarları Gogol, Çehov ve başka Batılı yazarların satirik hikâyelerini de Özbekçeye çevirdi.


Cedit edebiyatının önemli isimlerinden biri Abdulhamit Süleyman oğlu Çolpan , Andican’da doğdu. Babası Süleymankul  Molla Muhammed Yunusoğlu, çiftçilik ve ticaretle uğraşan münevver bir kişidir. Süleymankul’un sanat ve edebiyatla ilgilendiği hatta “Rüsva” adıyla şiirler yazıp bir Divan oluşturduğu da bilinmektedir. Abdülhamit medresede Farsça ve Arapça öğrendi. Ancak medreseye devam ettiği bu dönemde büyük Başkurt âlimi Zeki Velidi Togan’ın ve genç Özbek yazar Fıtrat’ın eserleri aracılığıyla Türkçülük ve Ceditçilik düşünceleriyle tanışan Çolpan, öğretmen değil “Özbekler’in milli yazarı” olmaya karar verdi. Çolpan, Türk, Rus ve Fars dilleri aracılığıyla da dünya edebiyatının önemli eserlerini okumuştur.Bu sıralarda İsmail Gaspıralı’nın ceditçi fikirleri Türkistan’da hızla yayılmakta idi. Çolpan da bu fikirleri benimseyerek takip etti ve Türkistan’daki yenileşme hareketlerine önemli katkıda bulundu.Çolpan’ın şiir ve yazıları “Sedâ-yı Türkistan”, “Sedâ-yi Fergana”, “Türkistan Vilayetinin Gazeti” gibi süreli yayınlarda “Kalander”, “Mirza Kalander”, “Andicanlı”, “Çolpan” mahlaslarıyla yayımlanmıştır. Sonraları “Çolpan” onun esas mahlası olarak kaldı. “Sedâ-yi Türkistan” gazetesinde Çolpan’ın “Türkistanlı Ḳarındâşlarımızga (Tür- kistanlı Kardeşlerimize)” adlı şiiri yayımlandı. Aradan on bir gün geçtikten sonra yine aynı gazetede onun “Ḳurbân-ı Cehâlet (Cehalet Kurbanı)” adlı hikâyesi yayımlandı. Aynı yıl içinde genç yazar Çolpan, kendi eserlerinin mahiyetini ifade eden “Adabiyât nadur? (Edebiyat Nedir?)” adlı makalesini yayımladı. Bir süre sonra da “Doktur Muhammediyâr (Doktor Muhammedyar)” adlı hikâyesi basıldı. Kısa zamanda Çolpan, “yeni edebiyatın parlak yıldızı” sıfatıyla tanındı.


Bu yıllar aydınlar için kendi yollarını çizme, kendi kaderlerini tayin etme devriydi. Bu dönemde aydınlar, Çolpan ve Fıtrat’ın başkanlığındaki “Çağatay Görüngü” topluluğunun toplantılarına katılıp millete ve vatana daha iyi hizmet etmenin yollarını araştırıyordu.1920 yılında Bakü’de düzenlenen Şark Halklarının Kurultayı Çolpan’ın fikirlerinin gelişmesinde önemli bir yere sahiptir. O tam olarak burada vatanı uğruna fedakârlığa hazır milliyetçi bir şair olma yolunu seçmiştir.Buhara’da 1921-1922 yıllarında Özbek dilindeki “Buhara Ahbâri (Buhara Haberleri)” gazetesine başkanlık etti. Bu dönemde gazete, Özbek dilini resmi dil olarak yaymada, Buharalı emekçileri siyasi hayata yönlendirmede, edebiyat ve sanatı geliştirme yolunda önde gelen yayın olma niteliğini kazanmıştır.1922 yılında şair “İnḳılâb” adlı dergiyle aynı yolu izleyerek profesyonel Özbek tiyatrosunun şekillenmesine ve bu alanın nitelikli eserlere sahip olmasına ortaklık etti.1923 yılında Çolpan Andican’da yeni çıkmaya başlayan “Darhân” gazetesinde işe başladı. 20’li yıllar Çolpan için verimli bir dönem olmuştur. 20’li yılların ilk yarısında o dönemde Türkistan’da çıkmakta olan bütün önemli gazete ve dergilerde Çolpan’ın şiirleri basılır. Onun şiirleri “Özbek Yaş Şairleri” , “Gözel Yazgıçlar” , “Edebiyat parçaları” gibi antoloji ve şiir kitaplarında yer almış, mekteplere de girmiştir. Bu yıllarda onun “Uygânış (Uyanış)” , “Bulaḳlar” , “Tâng sırları” gibi şiir kitapları yayınlandı. Bu yıllarda Çolpan “Yârḳınây” , “Halil Fereng” , “Çörining İsyâni” , “Yene Üylenemen” , “Ortâḳ Ḳarşıbâyev” , “Hücum” gibi eserler ortaya koyup milli tiyatroyu zenginleştirmiştir.1926 yılında Taşkent’e geri dönen Çolpan Sovyet hükümetinin dalkavukları hâline gelmiş yeteneksiz kişilerin hücumuna uğradı. Onu “milliyetçi ve karamsar” şair diye eleştirdiler. Ülke basınında Çolpan’ın eserleri hakkında çeşitli fikirler öne sürüldü. Kadiri, Fıtrat gibi yazarların şairi koruyup kollamalarına bakılmadan şair Komünist ideolojinin hizmetkârları tarafından eleştirildi. Son olarak 1927 yılının Ekim ayında düzenlenen II. Kurultayda Çolpan’ın eserleri “ideolojik tutarsız” olduğu gerekçesiyle hükümetin danış- manlarından biri olan Akmel İkramov tarafından eleştirildiği zaman Çolpan bu eleştiriler karşısında neredeyse yalnız kalmıştı.XX. yüzyılın 30’lu yıllarına gelindiğinde Çolpan’a göre siyasi- ideolojik eğilim daha da güçlendi. Çolpan’a yöneltilen hücumlar daha da fazlalaştı ve yazarın eserleri basılmıyordu. Bundan sonra o, çoğunlukla edebi tercüme ile ilgilendi. Şekspir’in “Hamlet”, Puşkin’in “Boris Godunov”, “Dubrovskiy”, Gorki’nin “Ana” gibi eserlerini Rusçadan Özbekçeye aktardı. Bu tehlikeli yıllarda Çolpan “Keçe ve kunduz” romanını, “Sâz” adlı şiir kitabını meydana getirdi.Çolpan’ın 1921 yılında yazılan şiirlerinden biri ‘‘Güz” adını taşır. Bu şiirde de şair Rus istilâsı karşısındaki Türkistan’ın hâlini mecazî bir biçimde anlatmaktadır. Şiirin iki satırdan oluşan son kısmı gayet önemli mesajlar taşımaktadır: Bütün varlık – asırlık sönmek üzere, Soğuk… kara kışa girmek üzere. Şair ülke ile ilgili her şeyin uzun bir sönüş ve kayboluş dönemine girmekte olduğunu vurgularken, bu dönemi “soğuk… kara kış” diye adlandırmaktadır. Soğuk kelimesinden sonra üç noktanın konması hatta şiirin son kısmının iki satırla bitmesi de şairin yarım kalan arzularını, hayallerini ifade etmektedir. Aynı yemyeşil iken sararan yapraklar misali.Çolpan’ın “Kişen” (Pranga) adlı şiirinde mecazi olarak şekilde, Türkistan’ı ve Türkistanlıları prangaya vurulmuş tutsak olarak ve Rusya istilâsı altında esareti de prangaya bağlı hayat olarak ele alır.

Hazırlayan: Derya Deniz

Yorumlar