Ana içeriğe atla

Tarihenotdus | Tarih, Kültür ve Medeniyetler

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATLARI-II / ÜNİTE 1 ÖZET


KAZAK DİLİ 
Kazakistan Cumhuriyeti’nin resmi dilidir . Kazakistan, Doğu Türkistan, Moğolistan, Kırgızistan ve Özbekistan ile başka ülkelerde dağınık yaşayan Kazaklar tarafından konuşulan dildir. Türkçe’nin Kıpçak dil grubundadır. Kazak dilinde “ş” yerine “s”; “ç” yerine “ş” kullanılır , bazı yazılı durumlarda m/b/p ile n/d/t sessizleri ortaya çıkar.Kazak halkı son yüz yılda iki defa alfabe değiştirdi. 1929’a kadar Arap, 1929’dan 1940’a kadar Latin ve 1940’dan sonra Kril harflerine dayalı alfabe kullandılar. 1991’de bağımsızlığın kazanılmasından sonra bir grup Kazak aydını Arap harflerine dönülmesini tavsiye ederken bir başka grup, diğer Türk halkları ile ortak bir alfabe istediler. Bu ikinci grup 34 harfli ortak alfabeyi destekledi. 8. yüzyılda kullanılan Göktürk alfabesini tavsiye edenler oldu. Çoğunluk mevcut alfabeden yana olsa da Latin alfabesine dayalı bir alfabe üzerinde çalışılmaktadır.Kazak edebî dilinin başlangıcı 19. yüzyılın ortalarına rastlar. Bu edebî dil, halkın en çok kullandığı şiveye dayanır. Çokan Velihanov , Abay Kunanbayev ve İbray Altınsarın gibi büyük Kazak aydınları bu dili kullandılar.


KAZAK EDEBİYATI
Başlangıç Dönemi (20. Yüzyıla Kadar Olan Dönem)


Kazak edebiyatının ilk nüshaları bütün Türk halklarına ortaktır. En eskileri, Kültekin, Bilge Kagan ve Tonyukuk’a  ait Orhun abideleridir. Türk dünyasının ortak edebî eserleri Oğuzname ve Dede Korkut Kitabı onları takip eder. Korkut ismi Türkler arasında yaygındır ve Oğuz Türkleri arasında bilinen adıyla Dede Korkut Kitabı da Türk dünyasının ortak eseri olarak yayılmıştır. Kazaklara göre Korkut Ata, devrinde fikirlerine saygı duyulan, sözü dinlenen, akıllı ve kahraman bir tarihî figürdür. Araştırmacılara göre Oğuz Kıpçaklarının Bayat boyundan çıkmış ve 8 ila 9. Asırlarda ömür sürmüştür.

Kazaklar Korkut Ata’yı kopuz sanatının atası olarak kabul ederler. 12 hikâyeden oluşan Dede Korkut Kitabı, Oğuzların geçmiş devirlerinde meydana gelen olayları tasvir eder. Hikâyeler her türlü coğrafya ve mekânda geçer. Biri Altay tarafında vücuda gelse diğeri Orta Asya, Yedisu nehrinde veya bir başkası Sır Derya civarında ve Kafkaslarda cereyan eder. İslam dininin yayılması sebebiyle 10-13. yüzyıl Kazak edebî eserlerinde Arap edebiyatının tesiri fazla olsa da Dede Korkut hikâyelerini tamamen İslamî dönem ürünü demek doğru değildir. Dede Korkut kitabındaki , birinci hikâye “Dersehan ulı Bukaş han turalı cır”dır. Firdevsi, Nizami, Hafız, Sadi, İbni Sina, Farabi, Kaşgari ve Balasagunlu Yusuf gibi Türk sanatkârlar Arapça ortak eserler vermişlerdir. Nevai, Biruni ve Uluğbey onları takip ederler.

1428 yılında Barak Han öldükten sonra ulusun beyliği Abulhayır Han’ın eline geçer. Hanlıktaki siyasi çekişmeler şiddetlenir. Ona karşı çıkanların başında Kerey ve Canıbek Sultanlar vardır. Bu mücadelenin sonunda hanlık ikiye bölünür. 1456 yılında Kerey ve Canıbek kendi yanlarındaki halklar ile birlikte Yedisu’ya göç ederler. Moğolistan’a yakın ve Şu Nehri boyunda Kerey ve Canıbek’in kurduğu yeni hanlık Kazak adı ile anılmaya başlanır. Kazak Hanlığı’nın kurulmasına bağlı olarak halkın kendine has eski edebiyatı gelişir ve şekillenir. Bu devirde ozanların çalıp söylediği nazım türü olan “cır” yaygınlaşır. “Cırşı” olarak adlanan ozanlar, geçmişteki Türk halklarına ortak edebi eserleri devam ettirip Kazak halkının eski ve yeni edebiyatının oluşmasını sağlarlar.Kazak edebiyatı bugünkü Kazakistan coğrafyasına yerleşen halkların meydana getirdiği zengin ruhanî hazinenin ürünüdür. Yazılı edebiyat ürünleri olarak bilinen şecirelerin varlığı bilinse de çoğu kaybolmuştur.Kadırgali Celayir’in Camiü’t-tevarih adlı şeciresi bugüne kadar gelenlerdendir. Bu Şecire, bütün Türk halklarının eski tarihi ile birlikte 14-16. Yüzyıllardaki Kazakistan tarihini, onların siyasi durumunu, Kazak yurdunun iç ve dış şartlarını anlatır.

 Kazak Hanlarının soy ağacı da eserde verilmiştir. Eserin giriş kısmı, orta asırdaki edebi Türk dilinde yazılmakla birlikte Kazak halkının atasözleri, deyimleri de yer alır.Halk edebiyatı nazmı sadece halkın başından geçen tarihi olayları, onların arzu ve isteklerini, yaşadıkları zorlukları anlatması bakımından değil, toplumun siyasi ve sosyal yapısını, düşüncesini, dünya görüşünü edebi bir üslupla verebilmesi bakımından da değerlidir.20. yüzyılın başlarına kadar göçebe hayatı devam ettiren Kazak halkının zengin halk edebiyatı vardır. Bu edebiyatın bütün türleri gelişmiş ve çoğu canlılığını hâlâ devam ettirmektedir. İlk söyleyenleri belirsiz (anonim) añız-ertegiler (rivayet, efsane, masal), makal- meteller (atasözleri), şeşendik sözler (kıssalar), turmıs-salt (gelenek-görenek) cırları, tarihî cırlar, arnav (kaside-methiye), tolgav (koçaklama), öleñ (türkü), aytıs (atışma) türler Kazak halkının zengin kültür hazinesini meydana getirirler.Halk şarkılarına “cır,” bunları söyleyenlere de “cırav” veya “cırşı” adı verilir. Akınlar (halk ozanları) da cıravlar gibi dombıra çalarak hikâye, destan anlatırlar, aytıslara katılırlar.Anonim olarak ortaya çıkan ve halk sözlü geleneği çerçevesinde gelişen añız-ertegiler, rivayet, efsane, masal olarak değerlendirilebilir. Masal ve efsaneler, bir halkın hayatını, düşünce dünyasını, hayat tarzını, hayal dünyasını ve en mühimi de duygu dünyasını edebî bir dille anlatırlar. Kazak edebiyatı añız-ertegiler bakımından çok zengindir. Kazak halkının ne zaman, nerede, nasıl yaşadığını, kimlerle mücadele ettiğini, kahramanlığını, kahramanlarını öğrenmek için añız-ertegiler’e bakmak yeterlidir. Mesela “Er Töstik” masalını okuyanlar, Kazak halkının manevî dünyasına girerek onların atalar ruhuna nasıl boyun eğdiğini, oradan da tek Tanrı ve nihayet Gök Tanrı’ya doğru giden bir yol izlediğini sezer.Ertegiler/masallar, hayalî-acayip olayları içeren ilginç hikâyelerdir. Bunlarda genellikle gerçek hayatta seyrek rastlanan hatta hiç rastlanmayan, insanın tamamen hayal gücü ile ürettiği olaylara yer verilir. Ertegilerin en önemli özelliklerinden birisi de dilinin zenginliğidir. Masalların zengin dili, halkın asıl dünyasının kilididir. Bu yüzden halkın kültürünü, onun iç dünyasını keşfedebilmek için bu kilide ihtiyaç vardır.Ertegiler, eski devirleri anlatan, asırdan asıra kalıplaşarak gelen günlük hayatı anlatan halk hikâyeleridir. Şark edebiyatı mahsulü olan “Kırk vezir”, “Kelile ve Dimne” ve “Tutînâme” gibi halk hikâyeleri Kazaklar arasında da yaygın olarak bilinir ve anlatılır.Cumbaklara tabiattaki canlı cansız her şey girer. Bunlardan halkın dünya görüşünü, edebî seviyesini öğrenmek mümkündür. Eski zamanlarda Kazakistan’da cumbak yani bulmacalar çoktu ve cumbak söylemek çok yaygındı. Hatta cumbak söyleyip, cumbaklara cevap bulamayan adamları öldürüyorlardı. İnsanların akıllı olup olmadıklarına cumbak söylemesine ve cumbaklara cevap bulmasına bakarak karar veriyorlardı. Mesela birisi kız almak istediğinde de düğünü başlatmak için cumbak söylerdi. Düğün esnasında da cumbak bulamayan kişiye “tuzlu su” içirilir ve ayıplanırdı.

Makal-meteller sözlü edebiyatın en eski türlerindendir. Mazmunu halkın yaşantısını, gelenek ve göreneklerini, tabiatını gösterir. Makal-meteller, Anadolu Türk edebiyatındaki “atasözü” ve “deyim”lerine karşılık gelir

Şeşendik sözler, sözlü edebiyatın didaktik türleridir. Şeşendik sözlerin mazmunu, makal-metellere, añız-engimelere ve akın aytıslarına benzer. Şeşendik yani veciz sözleri, en başta tarihte var olmuş kişiler söylemişlerdir. Günümüze kadar gelen isimler arasında Aldar Köse , Korkut Ata , Kocanasır , Cirenşe Şeşen , Asankaygı vardır. Bu şeşenler, halk arasındaki meselelere de küresel meselelere de çözüm arayan değerli âkillı insanlardır. Onların sözlü ve yazılı veciz eserleri dil açısından zengin ve bedii,mânâsı derin, sözleri seçilmiş, düşünceleri sistematiktir. Bu yüzden şeşendik sözlerin halkın derin düşünce dünyasından doğduğu söylenebilir.

Turmıs-salt cırları, göçebe halkın evlilik, göç gibi gündelik hayatını anlatır. Halk hayatının aynası da denir. Kazak halk edebiyatında, evlilik ve göç üzerine yazılmış pek çok söz vardır. Evlilik üzerine yazılan cırlardan en çok bilineni “Betaşar” adı verilen “Yüz görümlüğü” adlı olanıdır ve geline söylenir
  Batırlar (kahramanlık) cırı, nesilden nesile ulaşan kahramanlık şiirleridir, manzum destanlarıdır. Vatan sevgisi, kahramanlık duyguları, ahlâkî konular bu destanlarda geniş yer tutar.Kazak halkı pek çok savaşa girmek zorunda kalmıştır. Bu mücadelelerden galip çıkarak yurt toprağını korumayı başarmışlardır. İşte böyle zamanlarda atılan oka vurulmadan, işgalci güçlere karşı vuruşan ve halkı esarete düşmekten kurtaran kahramanlar vardır. Batırlar cırı, işte bu zor zamanlarda yurdun namusu için ölüme baş koyan, ne kadar zorluk olsa da yine de galip gelebilen batırları/kahramanları saygıyla anıp, onların kahramanlıklarını sözle ifade etmiştir. Ağızdan ağza günümüze kadar gelen kahramanlık şiirleri yeni nesillere vatan sevgisi aşılamada önemli bir görev üstlenir. “Koblandı”, “Alpamış”, “Edige”, “Kanbar Batır” Kazakların önemli destanlarındandır. Kopuz veya dombıra ile birlikte söylenir. Kobılandı Batır, Han Kazan’ın Kazakların Kırlı ve Sırlı şehirlerini ele geçirdiğini duyduğunda, daima hazır bekleyen atı Tayburul’a binip, eş-dostuyla, ailesiyle vedalaşıp kendisinden önde giden Karaman’ın arkasından gider. Kobılandı batır, atı ile konuşur

Bu destanda at Tayburıl için kullanılan sıfatlar gerçekleri yansıtmaz, fakat kahramanın yapmak istediklerini ancak “uçan kuş gibi hızlı” “yüce dağlardan sekerek atladı” “beş yüz metre uzadı” gibi sıfatlarla yapabilir. Bu da sözlü edebiyat geleneğinde, kahramanlık destanlarında, masallarda kahramanlara yüklenen olağanüstü sıfatlardandır ve “hiperbol” adı verilir.Gaşıktık cırlar, kahramanlık şiirleriyle birlikte ortaya çıkmıştır. “Kozı Körpeş” ve “Bayan Suluv” bu türün en çok sevilenleridir.Tarihî cırlar, Kazak halkının başından geçen tarihî olayları anlatır. Bunlardan en mühimi de 18. yüzyılda Cungarların saldırısını anlatan ve “Karatavdıñ basınan köş keledi” diye başlayan cırdır. Tarihî cırlar , tarihte olmuş, tarihin dönüm noktalarında yiğitlik göstermiş, halkın birliği ve dirliği için mücadele etmiş kişiler için söylenmiş cırlardır. Tavke, Abılay, Bayan, Bayseyit, Bögenbay, Canıbek, Sırım, Töle Biy önemli şahsiyetler adına söylene gelen destanlar bu türe girmektedir.Aytıslar , Kazakların doğru sözü, söz yarışı, fikir dalaşı dediği bir yarışmadır. Akın aytıslarında halkı ilgilendiren her şey söz konusudur. Halkın yaşantısını, gelenek ve göreneklerini, tabiatını gösterir. Aytıslarda akınlar irticalen söylemek zorunda olduklarından Kazak dilinde onlara “tökpe akın” adı verilir. Tökpe akınların karşılıklı olarak sanatlarını icra etmelerine de “akın aytısı” adı verilir. Bu atışmalarda doğaçlama olarak okunan şiirler halkı belli konularda bilinçlendirir ve akınların nasihatlerini içerir. Kazaklar arasında bu halk edebiyatı türünün daha çok gelişmesinin sebebini Kazakların 20. Yüzyılın başlarına kadar göçer hayat yaşamalarına bağlayanlar vardır. Bunun yanı sıra onların söze düşkünlüğü, dombıra çalmaktaki ayırt edici kabiliyetleri de önemli sebepler arasındadır.Aytısın zekâ sanatı olması, dilin akıcı bir şekilde işlenmesi, sosyal meselelere temas etmesi ve milliyetçilik fikrinin tartışıldığı bir meydan olması yönüyle üç aşaması vardır.

 Akınlar aytısı akla ve düşünceye hitap ettiği kadar göze de hitap eder. Halk, akın aytıslarının doğal hakemleridir. Sözün güzelliğine, içeriğine ve tutarlılığına bakılır ve beğenilirse halk tarafından takdir edilir. Bu aytıslarda sosyal hayat bütün yönleri ile ele alınır ve tartışılır. Akın aytıslarının pek çok çeşidi vardır. Genellikle düğün ve doğum gibi halkın kutlama için bir araya geldiği toplantılarda yapılan ve şakaların bol olduğu kız-erkek aytısları en yaygın olanıdır. Kayım aytıslarında ise bir akın dombırasıyla “cır” söylemeye başladığında diğer akınlar da ona iştirak ederler. Söylenen türküye uygun sözü olan hemen yarışmaya katılır.Cumbak aytısı, dombıra eşliğinde akınlar arasında ve seyirci önünde yapılan bir tür bilmece sorma yarışmasıdır. Kazak akınlarının birbirlerine “cumbak” yani “bulmaca” veya “bilmece” sorarak yarışmalarına “cumbak aytısı” adı verilir. Bulmacaları türkü veya nazım şeklinde düzerek dombıra eşliğinde söylemek ve karşılığında cevabını bulmak zor iştir.

 Bunu yapacak olan akının hayat tecrübesinin zenginliği yanında bilgisinin de geniş olması gerekir. Derin düşünme ve çok çabuk kavrayabilme, anlayabilme ve anlatabilme yeteneğine sahip olması gerekir.Kazak halk edebiyatı tarihi içinde Esat akın ile Rişcan akın arasındaki bilmece türü aytıslar çok önemli bir yer tutar ve klasik örnekler arasında yerini alır. Akın aytıslarında dile getirilmeyen, tartışılmayan, üzerinde fikir yürütülmeyen hiçbir mesele yoktur. Ülkedeki veya dünyadaki en son gelişmeler bile bu aytısların konuları arasında yerlerini alırlar.Balalar folkloru, çocukların ahlakî talim ve terbiyesini amaçlayan bir halk edebiyatı türüdür.Kazak adıyla bilinen edebiyatın ilk temsilcileri bütün Deşt-i Kıpçak’ta adı duyulan Asan Kaygı, Kodan Tayşı ve Kaztugan (Süyinişûlı) cıravlardır. Bunların ortak düşünceleri hayat, dostluk, insanlık, yiğitlik, ar, namus ve adaletle ilgili konularla birlikte vatan, millet, birlik, beraberlik, hürriyet için mücadele etmek ve bu mukaddes değerlere sahip çıkılması gerektiğini anlatmak olmuştur. Bugüne ulaşan eserlerinde Abulhayır Han dönemindeki bölünmüşlükten ve Kazakların bağımsız halk oluşundan bahsedilir.14. yüzyılda yaşayan Cirenşe Şeşen ve Sipra Cirav’ın söylediği kıssalar ve şiirler günümüze kadar yaşatılmıştır. Cıravlar şiirinin gelişmesinde Dosmambet ve Şalkıyız’ın eserleri önemli yer tutar.Asan Kaygı, Dosmambet ve Şalkıyız 16. yüzyılın önemli temsilcileridir. Tensufi Bek ile kadın akınlar Çal Kiyiz Hala ileKerulen Hala da yine bu yüzyılda yaşamış akınlardır.Asan Kaygı , halkın görüşüne göre , Kazakların ilk Han’ı Canıbek zamanında yaşamıştır. Tarihî kaynaklar Canıbek’in 15. yüzyılda yaşadığını kaydeder. Halk hikâyelerinde Asan Kaygı’nın adı Canıbek ile birlikte anılır. Asan Kaygı, Kazak topraklarını dolaştığı yerlerde gördüklerini şiirlerinde dile getirirken, halkını bekleyen tehlikelere karşı da uyarmadan edemez.  Yurdunu ve halkını bekleyen tehlikelerden yeterince bizâr olan Asan Kaygı’nın günlük hayatın önemli bir parçası olan veciz sözleri de vardır. Asan Kaygı’nın zamandaşı Kaztugan Cırav’dır. O da Altın Orda zamanındaki Nogay-Kazak dönemi edebiyatının önemli bir şahsiyetidir. Eserlerinden günümüze kadar ulaşanı yoktur. 15. yüzyılın sonlarında doğup 16. yüzyılın ilk çeyreğinde hayatını kaybeden Dosmambet akının şiirlerinde yurt için, vatan toprağı için yaralı ozanın ölüm ile olum/yaşam arasında geçirdiği zor zamanları bulmak mümkündür.Gerçek adı Tilenşiulı Şalgez olan, fakat halk arasında daha ziyade Şalkiyiz olarak bilinen akın 15. yüzyılda doğup 16. yüzyılın ikinci yarısında vefat etmiştir. Şiirleri sadece Kazaklar arasında değil, Nogaylar ve Karakalpaklar arasında yayılmıştır.

 “Aspandı bult kursaydı (Asumanı bulut kaplasaydı)” diye başlayan ve Emir Timur’a yazılan şiiri en çok tanınmışıdır.17. yüzyılın öne çıkan akınları Ciyembet cırav ile Margaska cıravlardır. Halk şairleri yaşadıkları dönemin güzelliklerini olduğu kadar eksik, aksayan, sorunlu yönlerini de eserlerinde dile getirirler. Kazak halkı “Til bas caradı, bas carmasa tas caradı, bas kespek bolsa da til kespek cok” yani “dil baş yarar, baş yarmasa taş yarar, baş kesmek olsa da dil kesmek yok” der. Bu sözün sahibi Ciyembet akın bu yüzyılda önemli bir şahsiyet olarak öne çıkar. Kazak edebiyatı tarihçilerine göre gerçek adı Bortogaşulı Ciyembet’tir. 17. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen bir başka önemli şahsiyet de Margaska cıravdır. 18. yüzyılın ilk çeyreğinde Cungarlar baskınlar yapmaya başlarlar ve Kazak topraklarını yavaş yavaş ele geçirirler, zira Kazaklar arasında birlik ve beraberlik yoktur. Cungarların bu baskınları, Kazak halkının başına gelen en büyük felâketlerdir. Kazak halkının yurdunu tamamen boşaltıp göç etmek zorunda kaldığı bir devirdir. 18. yüzyılın ikinci yarısına kadar süren bu zor zamanda Kazak kahramanları, akınları, cıravları halkı düşmana karşı yüreklendirmeye, cesaretlendirmeye, birlik olmaya çalıştılar. Bu sebeple edebiyat da bu baskınlara karşı verilen bağımsızlık mücadelelerini anlatır. Cungar saldırganlarına, Hive ve Hokand hanlıklarının işgaline karşı mücadeleler Aktamberdi cırav , Ümbetey , Tötikara gibi akınların eserlerinde açıkça görülür.Aktamberdi cırav verilen bağımsızlık mücadelesine bizzat katıldı. Bu mücadelelerde Kazakları idare etti, teşkilatlandırdı. Kalmukların ülkeden kovulmasında yararlı işler yaptı. Şiirlerinde bu dönemdeki sosyal gelişmeleri, halkın sıkıntılarını dile getirdi. Epik tarzın akını olarak bilinen Aktamberdi, savaşlarda gördüğü kahramanlıkları şiirlerine aksettirdiAktamberdi akın, yaşadığı devrin gençlerine daima kahramanlığı, cihangirliği, yiğitliği ve düşmana boyun eğmemeyi öğütleyen şiirler söylemiştir.Aynı devrin bir başka akını Ümbetey de özellikle “ağıt” tarzında eserler vermiştir. Onun eserlerinde Kazak dilinde “şeşendik sözler” adı verilen “veciz” sözlere sıkça rastlanmaktadır. Mesela Bögembay’ın ölümünü Abılay Han’a hatırlatmak için söylediği şiirinde epik tarzın özelliklerine rastlamak mümkündür. Özellikle hanların ve yöneticilerin hatalarını dile getirdiği “hiciv” tarzı eserleri Nef ’i’nin şiirlerini hatırlatır. “Unuttun mu onu, Abılay?” adlı eserinde , Abılay Han’a, yanında onunla omuz omuza savaşan ve canını veren kahramanları unutmamasını tembihleyebiliyor. Abılay Han’a yakın olan ve zaman zaman onun yaptıklarını eleştiren bir başka akın da Tetikara’dır.

 O da dönemin diğer akınları gibi yiğitçe savaşmış, Abılay Han’a danışmanlık yapmış, hatalarından dolayı eleştirmeyi de ihmal etmemiştir. Bir şiirinde Çin veAbılay askerleri arasında cereyan eden savaşı tasvir etmiştir. O şiirinden bugüne kadar gelen parçada Abılay Han’ı ve onun askerlerini över.Bu devirde Kazak edebiyatının en büyük temsilcisi Buhar cıravdır. Buhar adını doğduğu Buhara şehrinden almıştır. Akın Buhar, yazdığı siyasi-hicvi şiirleri ile Kazak halkının en değerli akınlarından biridir. Eserlerinde Çin ve Rus tehlikesine dikkat çekmiş ve halkının uyanık olmasını istemiştir. Köteş ve Şal akınlar da 18. yüzyılın diğer temsilcileridir. Ömrü boyunca yokluk çeken Köteş eserlerinde zenginlik-fakirlik ve kaderin adaletsizliğine dair şiirler yazmıştır. Abılay Han’a karşı gelen Meyram boyunun şairi olarak onu eleştiren şiirler yazmıştır. Şal akının eserleri daha zengindir. Şal akın din, ahlak meselelerinin yanısıra zenginlik, fakirlik, bu dünya ile ahiret üzerine felsefi didaktik eserler vermiştir.18. yüzyılın sonunda Kazakistan’ın büyük bir bölümü Rusya’nın eline geçmişti. Kazak bozkırında yeni bir dönem başladı. Rus idarecileri, Kazak yurdunu yönetme işine doğrudan giriştiler. Kazak hanlığı sistemini kaldırıp yerine seçimle iş başına gelen idare sistemini ikame etmeyi düşünüyorlardı. Ama işbaşına gelecek yöneticiler Rusların onayını alması gerekiyordu. Bu şekilde iş başına getirilen Kazak idareciler de eski sistemi devam ettiren boylar yüzünden birbirlerine düştüler. 30’lu yıllarda başlayan isyanda Mahambet Ötemisulı da yer aldı. Bu isyan kanlı bir şekilde bastırıldı. Bundan sonraki en büyük isyan, Kenesarı Kasımov’un başlattığı ve bütün Kazak yiğitlerini toplayan isyandi. Kenesarı, Kazakların hanlık sistemini koruyup, bağımsız bir ülke olmasını istiyordu.  Rus Çarının ordularının kurdukları tuzaklara düşen isyancılar ve isyanı yönetenler hayatlarını kaybettiler ya da Ruslara esir düştüler. Bu Rus işgali ve Kenesarı’nın başlattığı isyanda çekilen sıkıntılar Kazak edebiyatına da aksetti. Akınlar, halkı bu baskıya ve işgale karşı mücadeleye davet eden şiirler yazdılar. Eserlerinde bu isyanın tarihî anlamını ve onun idarecilerinin yiğitlikleri ve bilgeliklerini işlediler. Pek çok halk ozanı “Kenesarı” destanını yazdılar.19. yüzyılın ilk yarısında yaşayan kabiliyetli akınların başında Muhammet Ötemisulı gelir. Muhammet İslamî bir eğitim aldı, Rusça öğrendi, eski Kazak şiirini ve halk edebiyatını iyi biliyordu.

 Çarlık rejimine ve Cihangir Han’a karşı isyan eden İsetay Taymanulı’na katıldı. İsyan sırasında öldürüldü. Şiirlerinde bu isyanın safhalarını anlattı. Şiirleri halkın hafızasında sözlü olarak yayıldı ve günümüze kadar geldi.Kuramsaulı Akın Sarı da medrese eğitimi gördü. Arapça ve Farsçayı öğrendi. Rusların Kazakistan’daki yayılmasına karşı şiirler yazdı ve Muhammediye adlı eseri Kazak lehçesine aktardı.Dulat Babatayulı Kazak halkının, bütün Türkî halkların eski şeciresinden haberdar, eski akın ve cıravların mirasını iyi tanıyan, onun özelliklerinden ilham alan bir akındı. Medrese eğitimi almış dindar biriydi veTürkçe yazıyı tanıyabiliyordu.  Ömrü boyunca hakikati savunan Dulat Babatayulı, Buhar Cırav’ın milliyetçi fikirlerini benimsedi ve onları şiirlerinde işledi. Vatanını sevdiğini gösteren “Birinci söz” adlı şiiri vardır.Dulat akının üzerinde durduğu en önemli meselelerden biri de eğitim, ilim ve sanatdi. Cahilliğe, eğitimsizliğe, ahlaksızlığa karşı çıktı ve bilim sahibi insanları her zaman ayrı tuttu. Memleketi okumuş, terbiyeli, ilim-bilim sahibi insanların yönetmesi için uğraştı; böyle yurtta zulmün ve baskının ortadan kalkacağına inanıyordu.Dulat gibi Şortanbay Kanaev ve Murat Monkeev  akınlar da Rus kültürünün Kazak halkı arasında yayılmasına karşıydılar ve Kazak kültürünün muhafazası taraftarıydılar.

Hazırlayan: Derya Deniz

Yorumlar